İçeriğe geç

İstanbul ‘Bitiyatro’ daha kazandı

Efnan Atmaca’nın 15.11.2006 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yayımlanmış yazısı

İstanbul ‘Bitiyatro’ daha kazandı

 

Yeni kurulan Bitiyatro’nun ilk oyunu Christine Sohn’un yazıp yönettiği ‘Etna’. Bitiyatro’nun kurucularından olan ve oyunda Sophie’yi canlandıran Laçin Ceylan ‘Dünyada ve ülkemde adalet duygumu inciten ne varsa Sophie’de beş katının olması beni etkiledi’ diyor

15/11/2006 

EFNAN ATMACA

İSTANBUL – İstanbul sahneleri yeni bir tiyatroyla daha tanıştı. Devlet Tiyatrosu kökenli oyuncular Nihat İleri, Levent Öktem ve Laçin Ceylan’ın kurduğu ‘Bitiyatro’ bu. Repertuvar tiyatrosu olarak kurulan Bitiyatro’nun ilk oyunu ise Theater an der Ruhr kökenli Christine Sohn’un yazdığı ‘Etna/Bedendeki Kuyu’. Tiyatrocu olmak isteyen ancak hemşire olabilen ve içindeki duyarlılığı kendi yarattığı küçük dünyada bazen deliliğe varan krizlerele aşmaya çalışan Sophie’nin hikâyesini konu alan ‘Etna’da Sophie rolünü Laçin Ceylan canlandırıyor. Nihat İleri’nin de rol aldığı ‘Etna/Bedendeki Kuyu’yu, yazarı Christine Sohn yönetiyor. Galası 12 Kasım Pazar günü yapılan ‘Etna’ ve Bitiyatro’yla ilgili Laçin Ceylan’la konuştuk.

fit

 

 

Christine Sohn (solda), “Laçin Ceylan’la çalıştıktan sonra ‘Etna’ yeni bir ifade kazandı. Kendi oyunumu yeniden keşfettim” diyor. FOTOĞRAF: SERKAN TAYCAN

‘Etna/Bedendeki Kuyu’yla birlikte ilk kez İstanbul sahneleriyle tanışıyorsunuz…

Aslında bir süredir reji yapıyordum. Sahneyle ilişkim bu anlamda biraz soğumuştu. Ancak kendimi her zaman oyuncu olarak ifade ettiğim için buna üzülmüyor da değildim. Bitiyatro’yu kurduktan ve bu oyunu çalışmaya başladıktan sonra ateşli ve sıcak bir şekilde sahneye attım kendimi.
Oyunda sizi etkileyen neydi? Neden yeni kurulan bir tiyatronun ilk oyunu olarak ‘Etna/ Bedendeki Kuyu’yu seçtiniz?
Sanatçı olamadığı için kendini ifade etme ve yaşananlara çıkma araçlarını kendi küçük dünyasında arayan ve zaman zaman ortalığı birbirine katan biri. Benim hem bir vatandaş hem de bir oyuncu olarak dünyada ve kendi ülkemde etkilendiğim, adalet duygumu inciten ne varsa Sophie’de bunun beş katının olması beni etkiledi. Hatta beni biledi ve hassaslaştırdı. Bu anlamda fazlasıyla onurlu buluyorum Sophie’yi ve belki de ona göre ince ayar yapmam gerektiğini bile düşünüyorum bazen.
Sophie karakteri ilk anda ‘deli’ olarak algılanabilir…
Evet ama kesinlikle deli diyemeyiz Sophie’ye. Sadece hissettiği sorumluluk duygusu hatta hatta toplumsal sorumluluk onu fazlasıyla inceltmiş, duyarlılaştırmış ve bilemiş durumda. Okuduğu bir haber bile onu yaralayabiliyor. Aynı zamanda çok yalnız. Bu yaşadıkları onda zaman zaman yarılmalara neden oluyor. Bazen işin içinden çıkabiliyor, bazen de çıkamıyor.
Sophie sürekli ruh halleri değişen bir karakter. Sahnede zorlandığınız olmadı mı?
Kesinlikle oldu. Kendimle karşılaşma durumu yaşadığım anlar çok oldu. Çok derine baktım. Kendinizle baş başa kaldığınızda duymak istemeyeceği şeyleri duymak zorunda kaldım. Benim için zaman zaman bu sarsıcıydı. Hep korktuğunuz vardır ya bir tür karanlık oda. Oraya girdim ve iyi de oldu girildiğinde ölünmediğini gördüm. Ben kendi seçtiğim yolda oyuncunun kendinden sırlar vermeye hazır olması gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde sanat denilen şey ortaya çıkamaz. Ortaya bir ortalamalar, klişeler silsilesi çıkar. Halbuki anlatılanı kişisel olanla yoğurup o süzgeçten geçirdiğiniz zaman biricikleşir. Dolayısıyla bir sürü tek kişilik kadın oyununda gördüğümüz belli anlardaki belli anlatım sınırlardan çıkar ve çok özel olan adeta pornografik anlamlar çıkabilir. Oyunculuğun biraz böyle bir iş olduğunu kabul etmek gerekiyor. Yoksa rolümü ezberlerim, alkışımı alırım akşama da gider iki tek atarım olarak değil. Ben rolde kendimden sırlar veriyorum. Bu insanı acıtıyor ama bir o kadar da özgürleştiriyor.
Bu cevaptan hareketle Bitiyatro’nun hedefi de klişelerden arınan yeni bir anlayış getirmek diyebilir miyiz?
‘Etna/Bedendeki Kuyu’ elbette Bitiyatro’nun sonraki çalışmalarının bir ön ikilimi. Oyuncuyu merkeze alan, oyunculuk sanatının üzerine giden oyunlar yapmayı düşünüyoruz. Çünkü oyunculuk sanatının çok darbe aldığını düşünüyorum. İş basitleştiriliyor ve ortaya samimi işler çıkmıyor. Christine’le çalışmamda da beni en çok etkileyenlerden biri kızgınlığı, öfkesi, dayağı, sevgisi ve takdirinin aynı sıcaklıkta olmasıydı. Bu da hem kendimle hem rolle samimi bir ilişki kurmamı sağladı. Asla klişelere izin vermedi. Genelde kabul gören ve benim bedenime de sinmiş olan klişelere ciddi bir terminatör olarak girdi ve bu beni en çok etkiledi.
‘Etna’ bugün ve yarın saat 20.30’da Afife Jale Sahnesi’nde.
Tel: 0212 260 02 16. Tiyatronun web sitesi: www.bitiyatro.com

Sohn: Kadın kurban değil fail
‘Etna’nın yazarı ve aynı zamanda yönetmeni Christine Sohn, Almanya’nın önemli oyuncularından. Bugüne kadar 12 oyun yazmış. Onun için bu İstanbul macerası biraz duygusal: “Laçin’den sonra bu oyunu bir daha sahnelemem. Onu seyrettim ve ‘Sonsuza kadar dostumsum’ dedim. Ben yalnız bir sanatçıyım. Laçin bana bir kardeş oldu”.
‘Etna’ daha önce Almanya’da başka bir yönetmen tarafından sahnelenmişti. Siz kendiniz sahnelerken nasıl bir yol izlediniz.
Doğrusunu isterseniz oyunun ilk halini hatırlamıyorum. Çünkü ‘Etna’, Laçin’le çalıştıktan sonra yeni bir ifade kazandı. Sahne için bir şey yazmak şiir yazmaktan çok farklı. Bitmiş bir edebi eser asla olmuyor. Sadece bir önerme niteliği taşıyor. Ve ben de Laçin’le tanıştıktan sonra yeniden kendi oyunumu keşfettim. Bambaşka bir oyun oldu. Ben bu oyunu sahnelerken tek bir amacım vardı o da kendi hayatımı kurtarmak. Dolayısıyla tüm bu sanatsal anlatımın altındaki asıl şey aslında hayatımı kurtarmak.
Bundan kastınız nedir?
Bakın Almanya’daki oyuncuların üçte ikisi kadındır. Ve klasik oyunlarda kadınlar için olan roller ancak dörtte bir oranındadır. Ve klasik oyunların başrol kadın rolleri hep kendini kurban eden kadınlardır. Ben de bu nedenle “Tek bir kişilik kadın oyunu yazacağım ama kurban değil fail olacak bu kadın” dedim. Benim de Laçin’in de tek bir yolumuz var. Yani bir yere gelmemiz tek yolu o da fail olmak. Birtakım adamların kurbanları olmak değil.
Türk tiyatrosu hakkında ne düşünüyorsunuz peki bu deneyimden sonra?
Türk tiyatrosunu hakkında çok bilgim yok. Ancak bildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim ki -benzer bir fikri Orhan Pamuk’un bir röportajında da okumuştum- bana kalırsa İstanbul’daki tehlike dışarıda ne yapıyorlar kaygısı. İstanbul büyük bir metropol ve tamamen kendi içinden orijinal bir şey çıkarması gerekiyor, oraya buraya bakması değil.

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204551

Kategori:Etna - Bedendeki KuyuHaberRöportaj