İçeriğe geç

“Bu büyükler biraz tuhaf oluyor”

Simge Çerkezoğlu’nun 11. Tiyatro Festivali kapsamında, Yeni Düzen Gazetesi’nde yayımlanan röportajı.

UNUTk3SAK da…‘Hepimiz Bir Zamanlar Çocuktuk’ “KÜÇÜK PRENS”i adamıza taşıyan isimlerle konuştuk… Ne üzücü ki 80 öncesi ve sonrası Türkiye’de yasaklı olan kitap 2005 yılında Milli Eğitim

Bakanlığı’nın tavsiye ettiği eserler arasından da çıkarıldı. Aynen Küçük Prens’in de söylediği gibi “Bu büyükler biraz tuhaf oluyor” 

11. Tiyatro Festivali, Saint-Exupery’nin dünyaca ünlü “Küçük Prens” hikayesini göz alıcı bir ekiple tiyatro severlerle buluşturdu, Kıbrıs’a taşıdı. BİTİYATRO tarafından sahnelenen eserde televizyon ekranlarından da tanınan ünlü tiyatrocular Laçin Ceylan ve Nihat İleri yer alırken, çocuk edebiyatına kazandırılmış eser yetişkinler için sahneye taşındı.  Ne üzücü ki 80 öncesi ve sonrası Türkiye’de yasaklı olan kitap, 2005 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye ettiği eserler arasından da çıkarıldı. Aynen Küçük Prens’in de söylediği gibi “Bu büyükler biraz tuhaf oluyor” ve akla hemen yazarın şu sözleri geliyor…

“Artık büyüdünüz ve oldukça tuhafsınız,
Aramayı unutmak ve gitgide tuhaflaşmak bir yetişkinlik hastalığı belki.
O zaman hatırlayalım:
Yalnız çocuklar ne aradıklarını bilirler.”

Yalnız çocuklar mı ne aradıklarını bilirler? ADRES KIBRIS olarak biz, Laçin Ceylan ve Nihat İleri ile bir araya gelmeyi çok istedik ve onları çok aradık… Sonunda sadece oyunu değil hayata dair pek çok şeyi paylaştık. Hayatı normal bir insanın gözüyle değil sanatçıların gözünden yorumladık. İleri’ye göre “her tiyatro oyunu yaşamın yorumudur.” Belki de bu sebeple oyun içinde oyunu barındırdığı için tiyatro sürekli irdeleniyor. Kim bilir?

ASLINDA BİT YETİŞKİN OYUNU

Simge Ç: Kitapta bir cocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılıyor. Sahnede Küçük Prens kim ve pek çok rolü içinde barındıran bu hikâye sahnede nasıl canlandırılıyor?
Ceylan: Kitaptaki tüm karakterler bizde yok tabii. Bu eser Avrupa’nın çok önemli yönetmenlerinden biri olan Roberto Ciulli’nin Küçük Prens gibi artık klasikleşmiş bir kitaptan kendine özgü bir öykü çıkarması
sonucu oluştu. Dolayısı ile bu öykü içi kullandığı belirli karakterler var. Biz daha çok bu oyunda kadın erkek ilişkisini anlattık.

Simge Ç: Oyun için büyüklere yönelik uyarlamalar yapıldı mı?
Ceylan: Evet yapıldı ama oynarken biz şöyle bir şeyle karşılaştık; bu bir yetişkin oyunu ama çocuk seyircilerimizin de çok rahat ve keyifle seyrettiği bir oyun oldu. Yönetmenin klaunik bir yaklaşımı vardı. Bu da çocukların çok severek izlediği, içinde sirk öğelerini de barındıran bir durum. O sebeple çocuk dünyasının da sevebileceği çok şey var onlar oyuna gelip sıkılmadan izleye biliyorlar. Biz de buna şaşırmıştık aslında çünkü biz hep bir yetişkin oyunu olarak düşünüyorduk. Ama şimdi çocuk seyircilere de pek hayır diyemiyoruz.

Simge Ç: İstanbul’da hala devam ediyor mu?
Ceylan: Ediyor tabii. Asıl bu yıl oynamayı düşünüyoruz. Geçen yılın sonuna doğru çıkmıştı oyun. Bu nedenle de asıl seyirci ile bu yıl buluşacak. Ekim sonunda başlıyoruz. Daha sonra da düzenli olarak her ay ayda iki ya da üç oyun oynamaya devam edeceğiz. Akadlar Kültür Merezi’nde.

HAYATI KÜÇÜK PRENS’İN GÖZÜYLE YAŞIYORUM

Simge Ç: Hayatı Küçük Prens’in gözüyle yaşamak mümkün olabilir mi?
İleri: Ben öyle yaşıyorum zaten. Onun için de bu oyunu oynuyorum. Küçük Prens kitabının başında bir ifade var. Bir zamanlar çocuk olan Leon Werth’e diye… Bu aslında bizim bu oyunumuzun da temel çıkış noktası. Hepimiz bir zamanlar çocuktuk ama unuttuk. Üstelik unuttuğumuz sadece çocukluğumuz değil. Bir sürü şeyi unuttuk. Yaşamı unuttuk. Oysa çocuklar yaşamı taşırlar. Büyüdükçe ilerledikçe yaşamı unutuyoruz. O yoğun söz bence buna yönelik. Ben oyunu çalışırken buna çok dikkat ettim. Bunu yapabiliyorsak çok mutlu oluruz. Ben kendi hayatımı nasıl yaşadığımı açıklayamam. Ne şekilde yaşadığımı başkası söylemeli tabii. Hayatı ben öyle böyle yaşıyorum gibi iddialar oluyor ama bir de bakıyorsunuz dışarıdan hiç de öyle değil. Dışarıdan baktığınızda biri size hayatı çok pure, saf yaşadığını söyleyebilir. Ama bir de bakıyorsunuz hiç de pure değil. Onun için bu bir oyun. Oyuncu için de hayat başka bir şeydir. Her oyun aslında bir yorumdur. Bir anlamda yaşamın yorumudur.

Simge Ç: “Bütün büyükler bir zamanlar çocuktular, pek azı bunu hatırlayabilse de” siz buna katılıyor musunuz acaba hepimiz bir zamanlar çocuk olduğumuzu unutuyor muyuz?
İleri: Bu benim çocukluğumda ikinci okuduğum kitaptır. O günden beridir de okurum. Okurum değil de tam olarak hep kafamdadır diyelim. Burada öyle bir tema var ki yazarın dediği gibi mesele aktarmak değil esas önemli olan yazarın yazdığını nasıl yorumladığımız. Konu budur ve aslında tiyatro da budur en azından benim için. Tiyatro böyle yapılır.

KİTABI NİYE YASAKLIYORSUN?

Simge Ç: Bu kitap son olarak 2005 yılında Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okunması önerilen eserler arasından çıkarıldı… Sizin bu konuya yorumunuz ne olurdu?
İleri: Doğrudur ama bu durum beni çok ilgilendirmiyor açıkçası. Ben kitabı oynuyorum. İsteyen gelsin izlesin. Ben hala oynadığıma göre demek ki yasaklayamamışlar. Kitabı yasaklıyorlar da interneti yasaklayamıyorlar. Kitap internette var. İnterneti yasaklamaya başladığında ise buna aptallık bile gülüyor. Sırıtmaya başlıyor. Herkesin interneti var. Kitap internette de var neden yasaklıyor sun?

Ceylan: Bu trajedi Türkiye’de hep devam ediyor. Daha önce de vardı hala da var. Yakın bir zamanda da Ölüm Porno’su isimli kitap ki çok önemli bir yazar Chuck Palahniuk’un kitabı toplatılmıştı. Bunlar maalesef her dönemin kendi içinde, kendi bakışını ille de oturtmak için koyduğu birtakım yasaklar. Ama tarihe bakarak bunun yapılaması gerektiği bilinmeli. Tarih zaten bu tür durumlarla bir gün geliyor artık alay ediyor ve o kitap her zaman tekrar özgürlüğüne kavuşuyor. Çünkü düşünceye zincir vurulamaz. Ama insanoğlu hala bunu deneyimle meye devam ediyor. Bizim gibi ülkelerde maalesef bu daha sıklıkla yaşanan bir şey. Yasaklanan şey her zaman merak edilen şeydir. Bu insanın daha çok ona yönelmesine sebep olur. İnsanoğlunun birçok yönü var. İnsanoğlu maalesef içindeki kötülükle de iyilikle de çapraşık taraflarıyla da insan. İnsanoğlu bir sanatı işlemeden bunun üzerine bir görüş bildirmeden, buna ait bir yorum yapmadan zaten nasıl başkalarıyla temas kuracak. Ama belirli görüşleri oturtmak için kendi ahlak anlayışını oturtmak için bir tür ikiyüzlülük ve ahlaksızlığa neden olunuyor. Bu gizli kapaklı okunmaya ya da o yasaklanan şeyin cazibesini artırmaya yarıyor.

“Yeni bir gençlik var şimdi, herkes şapkasını önüne koymalı”
Simge Ç: Türkiye’ye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma dair konuşalım biraz da… Nasıl bir gelecek görüyorsunuz?
İleri: Aslında ben Taksim’de yaşıyorum. Taksim meydanında benim evim. Bana göre Lefkoşa’dan Gezi olaylarını yorumlamak daha değerli. Yoksa oradayken her şey etrafımızda olup bitiyor. Türkiye’de yeni bir gençlik çıktı ortaya. Hiç kimsenin hiçbir zaman beklemediği bir gençlik çıktı. Şimdi herkes şapkasını önüne koyup yeni baştan düşünmeye başlamalı. Bu sadece eylemciler değil hükümet ya da bundan sonra hükümet olacaklar için de geçerli. Bu süreç insanların düşünmeye başlamaları gereken bir süreç. Başladılar da. Bir ortak yol bulacaklarına pek de inanmıyorum ama inşallah bulurlar diyorum. Bulamazlarsa da biri onlara bir yol gösterecek.
Ceylan: Ne yazık ki son zamanlarda gençlerin birey olma çabası Gezi olaylarıyla aslında onların söz hakkının olmasının bile istenmediği gerçeğini yarattı. İstenilenden farklı şekilde düşüncelerin, arzuların olması ve belirtilmeye çalışılmasına çok sert yaklaşımla karşılık verildi. Bu denli sert bir yaklaşım aslında güçlü olduğunu zannettiğimiz tarafı daha çok zayıflattı. Güven sarsıldı. İnsanlar son derece barışçı eylemlerle kendilerini ifade etmeye çalıştılar, ben de oradayım katıldım her şeye tanık da oldum. Türkiye için güzel bir başlangıçtı ama birden çirkinleşti. İnsan onuruna ters olaylar yaşandı. Çok kötü müdahalelerde bulunuldu nitekim bu sert olaylar sonucunda gençler öldü. Gencecik insanlar gitti. Yine anneler ağladı. Bu anneler şimdi gençlerle daha tek vücut oldu. Artık çocuklarının hakkının ne yazık ki yasal yollardan aranmayacağına dair bir inanç yerleştirildi. Bu bence halkın değil muktedir olan kesimin düşünmesi gereken bir şey. Bence onların ciddi bir sorunu var.

Simge Ç: Son zamanlarda sanata olan bakış açısını nasıl değerlendirir siniz?

İleri: İyi değerlendiriyorum. Tiyatro muhalefettir. Eğer Türkiye’de Kültür Bakanlığı sanatın önünü açmak yerine kapatma yoluna gidiyorsa bu iyi bir şey demektir. İyi bir göstergedir. Demek ki muhalefet yapıyoruz ve bundan korkuyorlar. Ürküyorlar. Devlet neden sanattan, sanatçıdan ürker tiyatro sahneye çıkıp bir şey yapmaktır. Gezi olayları değil ki. Bundan bile ürküyorlarsa Allah yardımcıları olsun. Benim söyleyecek başka sözüm olmaz.
Ceylan: Sanatın durduğu yer Türkiye’de çok daha büyük önem kazandı. Çünkü aslında yapısının ne kadar da değerli olduğu ortaya çıktı. Bu müdahaleler yasaklamalar aslında yaptığımız şeyin değerini bize, sanatla uğraşan insanlara, daha çok hatırlattı.

—————-
İleri: Hepimiz bir zamanlar çocuktuk ama unuttuk. Üstelik unuttuğumuz sadece çocukluğumuz değil. Bir sürü şeyi unuttuk. Yaşamı unuttuk.
Ceylan: İnsanoğlu maalesef içindeki kötülükle de iyilikle de çapraşık taraflarıyla da insan.
İleri: Her oyun aslında bir yorumdur. Bir anlamda yaşamın yorumudur.
Ceylan: Tarih zaten bu tür durumlarla bir gün geliyor artık alay ediyor ve o kitap her zaman tekrar özgürlüğüne kavuşuyor. Çünkü düşünceye zincir vurulamaz.

(Kaynak: http://www.yeniduzen.com/Ekler/adres-kibris/126/bu-buyukler-biraz-tuhaf-oluyor/777)

Kategori:HaberKüçük PrensRöportaj