İçeriğe geç

Sandığı açmaya hazır mısınız?

Bahar Çuhadar’ın Milliyet Sanat Dergisi Nisan 2014 sayısında yayımlanan röportajı.

Laçin Ceylan ve Nihat İleri’nin 2006’da kurdukları Bitiyatro artık yola kendi mekânları Bisahne ile devam ediyor. Son işleri “Düğün (Sandık Lekesi)” vesilesiyle ekiple buluştuk.

İster yolun çok başında olsun, ister yılların deneyimiyle devam etsin; bağımsız tiyatro yapmaya soyunanlar için ‘gezgin tiyatro’ yapmak bir yerden sonra çekilir şey değil. Devletin ya da yerel yönetimin tiyatroya olan gayet mesafeli bakışı da malumumuz. İş başa düşünce kendi mekânını yaratmak için kolları sıvayan, bir tür ‘deli işine’ kalkışan tiyatro insanlarının sayısı da gün be gün artıyor. Bu kez tiyatroya devlet tiyatroları ve çeşitli özel kurumlarda uzun yıllarını vermiş; sinema perdesi ve TV ekranlarından da gayet iyi tanıdığımız iki isimden geldi yeni mekân haberi. Laçin Ceylan ve Nihat İleri’nin 2006 yılında kurdukları Bitiyatro’nun artık kendine ait bir mekanı var. İkilinin Bisahne adını verdiği mekânın tarifini alırken, Kumbaracı50’ye neredeyse kapı komşusu olduklarını öğreniyoruz. Beyoğlu’ndan Tophane’ye uzanan Kumbaracı Yokuşu üzerindeki Camcı Fevzi Sokak’talar. Laçin Ceylan’ın iki yıl önce tesadüfen bulduğu bu alan, bakımsız haldeki bir marangozhaneymiş. Şimdi ise minimum 42 kişi kapasiteli bir sahne. Ya da Ceylan’ın deyişiyle Bitiyatro’nun ‘işliği’.

Bitiyatro iki senedir, Theater an der Ruhr’un yönetmeni Roberto Ciulli’nin rejisiyle sahneye koydukları “Küçük Prens”i sahneliyordu. Bitiyatro’nun taze gündeminde ise “Düğün (Sandık Lekesi)” ve İstanbul Tiyatro Festivali’ne Paris’ten L’alarme-a-l’oeil ile ortak yapım olarak hazırladıkları, Edward Bond imzalı “Kırmızı, Siyah ve Cahil” oyunları var.

“MEKÂNLAR ESTETİĞİ BELİRLER”

Hayatı boyunca büyük sahnelerde, yüzlerce kişilik salonlarda oynamış olan Nihat İleri, bu kadar çok mekânın açılmasını bir tür etki-tepki olarak gördüğünden bahsederek giriyor söze: “Kapatıyorsanız tiyatroları, tiyatro kendi estetiğini bulur. Mekânlar, durumlar, baskılar estetiği belirler. Ben bu küçük sahnelerde, geleceğin Türk tiyatrosu için çok şeylerin çıkacağına inanıyorum.” Laçin Ceylan ise özel tiyatro yapmaya başladıktan sonra yaşadığı dönüşümden bahsediyor: “Her geçen gün kendimi enerji olarak daha genç hissediyorum. ‘Etna’ ile başlamıştık. Oyun, umduğumun çok üstünde bir temas getirdi seyirciyle. Artık nereye gitsem oynayabilirim. Küçük yerde oynamanın daha zor olduğunu da düşünüyorum ama bizim koşullarımız bunlar. Bunun için kendine özgü estetiği kabul ettirmek ve var olan koşulları kabul ederek orada bir şey yükseltmek şu anda en değerli şey.”

Ekibin son üretimi; Bisahne’nin oyun alanında sürprizli bir sandık ve bir küvetten oluşan dekoruyla ‘mobil’ olmaya da gayet uygun görünen bir oyun. Metin, 30’larındaki genç yazarlardan Polat Niloğlu’na ait. Orijinal adıyla “Düğün”, tekste İleri ve Ceylan’ın dokunuşundan sonra aldığı son haliyle, “Düğün (Sandık Lekesi)”. Sahnede Defne Şener Günay, Sefa Tantoğlu, Laçin Ceylan ve İskender Altın/Nihat İleri var.

Metni ‘çekirdek ekibimizden’ dediği Polat Niloğlu ve oyuncularla birlikte, provalar esnasında yeniden şekillendirdiklerini anlatıyor Nihat İleri. Yönetmenliğini üstlendiği oyunun ele aldıklarını da gençliğin yakın zamanda yaşadığı ve yaşattığı silkinmeye benzetiyor: “Günümüz dünyası insanları parçalıyor. İletişimsizlik had safhada. Kimse kimseyi dinlemiyor. Birinin hissettiğini en yakınındaki insan bile hissetmiyor. Aynı kokuyu duymuyor, aynı şeyi hissetmiyorlar. Oyun bunların etrafından dönüyor. Sert bir oyun. Gezi olaylarındaki çocuklar müthiş bir silkinme sergiledi. Beni de silkelediler. Biz daha önce başlamıştık ama oyun bununla örtüştüğü için çok mutluyum. Oyunumuz tabii ki başka bir yerden yola çıkıyor… Türkiye’de genç insanları –benim gençliğimde de öyleydi- gömmek istiyorlar. Ellerinden gelse toprağa gömecekler. Gezi bir silkinişti. Bizim oyunumuzda böyle bir silkiniş yok ama insanın iç dünyasına girdiğinde nerelerde nasıl, ne kadar kırıldığını anlatmaya çalışan bir oyun.”

Laçin Ceylan sürprizlerini açık etmeden anlatmasını istediğimiz “Düğün (Sandık Lekesi)”ni şu sözlerle tarif ediyor: “Birbiriyle ciddi ilişkileri olduğunu anladığımız bir kadınla erkek ve arada söz ettikleri üçüncü ve dördüncü kişiler çıkıyor karşınıza. Kadının da erkeğin de ailenin çekirdek kadrosundan olduğunu anlıyoruz ama orada bir taraf tutma durumu ve onun üzerinden de bir çatışma var. Çıkışsız bir durumdalar ve çözüm üretmeleri gerektiğini biliyorlar. Kendilerini çözüm noktasına yükseltmek için de defalarca oynadıkları bir oyun var. O oyunu bir türlü sona erdiremediklerini görüyoruz başta ama en sonunda oyunun sonunu getiriyorlar.”

Milliyet Sanat nisan

 

“AİLEYİ SORGULAMAK İÇİN CESARET KAZANILDI”

Laçin Ceylan son dönemde aileyi sorgulayan oyunların sayısındaki artışı şu sözlerle yorumluyor. “ Aile bizde sorgulanmasına izin verilmeyen, kutsal addedilen ama aslında günahlarla ve suçluluk duygularıyla, yanlışlarla dolu bir evren ve bunun sorgulanması bazen çok acıklı olabiliyor. Geleceğimizi kendimiz mi kuruyoruz yoksa zaten bize bırakılan bir geçmiş, geleceğimizi kurmuş da biz onu yaşamaya aday birer kurban gibi miyiz? Bunların üzerine giden bir oyun bu. Devlet denen mefhumun ciddi bir baskı yarattığını zaten biliyoruz. Onun küçük modelinin de evlerde olduğunu düşünüyorum. Aile de devleti ve hatta fazlasını temsil ediyor. Ailenin içine doğuyorsunuz, sonradan sorgulamaya müsait olabilmesi için gerçekten bir yaşa gelip yeni hayatlar görüp karşılaştırmalar yapabilecek hale gelmelisiniz. Başka hayatlar görmeye başlayınca sorgulamaya başlıyorsunuz. O yüzden aileyi sorgulamak için yeni yeni cesaret kazanılmıştır, bu da bir yerde doğaldır.”

BİR HAYALETİN PEŞİNDE

Anlayacağınız ‘aile’ üzerinden anlatılan bir öykü var karşımızda. Metnin ilk doğum belirtilerini dinlemek üzere sözü yazarı Polat Niloğlu’na bırakalım: “Aklımda hep genel bir hayalet meselesi vardı; arkada, yanınızda dolaşan bir hayalet var. Yaşadığınız ama daha sonra farkına vardığınız şey. Bence yaptığımız şeyler bir önceki eylemimizin sonuçlarını taşır. Geçmişle ilgili genel bir eğilimim var. O hayaletin peşine düşmek geleceğin peşine düşmek gibi geliyor bana. Ya da şimdiki anı anlamak için onun peşine düşmek gerekir… Oyun bir şey önermiyor, sadece bir şey gösteriyor. Geçmişten kurtulmaya çalışmakla ilgili soru işareti insanların kafasında hep vardır ama bence kurtulmak değil yüzleşmek gerekiyor.”

Kategori:Düğün (Sandık Lekesi)HaberRöportaj