İçeriğe geç

BiTiyatro’dan “Vurgun”: Dokunma vakti – Murat Akdağ

Murat Akdağ’ın 9.04.2016’da Yeşil Gazete’de yayımlanmış yazısı.

Çağdaş Amerikan Tiyatrosu ürünü olan ve İngiliz dili ile tiyatro yapılan tüm ülkelerin tiyatrosunda önemli bir yer tutan, bizim dilimizde ve ülkemizde de layık olduğu yere, ŞEYLERİN ŞEKLİ (AK Sanat Prodüksiyon Tiyatrosu 2007), ZORLA GÜZELLİK (Kent Oyuncuları 2010), ŞİŞMAN DOMUZ (Bakırköy Belediye Tiyatrosu 2011), Hansel ve Gratel’in Öteki Hikayesi (Oyun Atölyesi 2015) gibi sahnelemelerle ulaşan Neil Labul’un 1999 yılında yazdığı “VURGUN” adlı oyunu, bu sezon BiTiyatro tarafından sahneleniyor.

19

BiTiyatro’nun bu son sahnelemesi ile birlikte, İstanbul tiyatro seyircisi Neil LaBute gibi önemli bir tiyatro insanını 5 ayrı oyunu ile tanımış oldu. Vurgun, 3 ayrı oyun metninden oluşuyor. Üç ayrı itirafa, üç ayrı kendini kurcalama çabası ya da zorunluluğu, sıkışması.

Üç oyun da otel odasında oynanıyor. Üç oyun da otel odalarının yaratığı sorunsalları konu edinmiyor! Oyun metninde otel odalarının kullanımı bana, kiliselerin günah çıkarma kabinlerini hatırlattı. Bizim kültürümüz üzerinden bakılınca tasavvuf’un “çilehane” olgusunu hatta Gilles Deleuze’ün Felix Guattari ile birlikte yaptığı “Bin Yayla” calışmasında ortaya koyduğu “kaçış noktası” açıklaması bile LaBute’un otel odasında bulunabilir.

20

 

Otel odaları, kısa süreli konaklamaların yaşandığı ve gündelik varoluşların kurulduğu yerler olabiliyor. Çoklukla, bir kerelik tecrübeler yaşanıyor. Gene hayat cizgisi içinde bir parantez oluyor. İncelikli bir araştırma yapılsa, otel odalarının pek çok intihara, ayrılığa, krize mekansalık ettiği görülebilir. Otel odaları, “yersiz yurtsuz” bir boş alandır ve her boş alan, kural dışı inşaların oluşmasına açık güncellemeler oluşturur. LaBute’un oyun metinde anlattığı karakterler de otel odalarının boş alanlarında bir güncelleme yaşıyorlar. Bu güncelleme sırasında yaşadığım tanıklık bana Adorno’nun “yanlış hayat doğru yaşanmaz” sözünü hatırlatıyor.

İlk oyun “İphigenia Orem“de dinlediğimiz hikaye bize kapitalizmin üzerinde kurgulanan hayatların insan doğasına ne denli uyumsuz olduğunu ve hayatta kalmak için verilen mücadelenin hayatı nasıl yok ettiğini görüyorsunuz. Tabi bu durum, Murat Taşkent gibi bir aktörün duygusal aktarım konusundaki başarısı ile oluşuyor. Murat Taşken oynadığı her oyunda olduğu gibi bu oyunda da iz bırakıyor, bir sonraki performansını merak etmemiz için.

22

İkinci oyun, “Aziz Kazlar Çetesi” ise, aslında Amerikan tiyatrosunda, sinemasında, edebiyatında sayısız örneğini gördüğümüz ve artık gelenekselleşen “aile sorunsalı” üzeinden ilerliyor. Aile kurumu, Amerikan toplumu ve Amerikan toplumunun sosyolojisini kurgulayan kapitalizm için vazgeçilmez bir muhafaza alanıdır. İlişki kurdugunuz sanat eseri eleştirel bir yöntem ile yapılandırılmamış ise eğer, genelde aileye övgü ile karşılaşırsınız ya da kurtarılması gerek, yaşatılması gerek bir kurum olarak çıkar karşınıza alile. LaBute’un metnindeki aile hiç kurulmaması gereken bir aileyi gösteriyor ve bu tür kurgulara karşı bir eleştiri getiriyor. Oyunun ortasında beliren itiraf, ailenin yanısıra bir de iki yüzlü bir cinsel yönelim ile karşılastırıyor sizi.

Üçüncü oyun metni, “Medea Redux”ta is “yanlış atlar zamanı”na tanıklık ediyorsunuz. Üstelik atları da vurmuyorlar bu anlatıda. Zamanın bir yerinde yapılmış hatalı tercihin sizin yakanızı asla bırakmayacağını ve tüm yaşamınızı şekillendireceğini görüyorsunuz. Hatta bu, yanlış oynanmış ata karşı verilebilecek bir krallık vaadi bile hala geçerliliğini koruyor. Oyun metninin duygusal ve travmatik yoğunluğu Laçin Çeylan’ın analizi ile çok dokunaklı hale geliyor ve sahnedeki devinimi izlerken küçülüyorsunuz. Rol kişi ile kurduğunuz empati, Laçin Ceylan’ın sunumu ile çöküntüler oluşturabiliyor. Bu sunum sayesinde, canlandırılan karakterin tüm sürecini iz sürer gibi takip ediyorsunuz. Bir oyuncunun bu seviyede bir sunumu oluşturabilmesi için geçirdiği süreçleri merak ediyorsunuz ve tiyatro dünyamızda, Laçin Ceylan gibi bir ustanın varlığından mutluluk duyuyorsunuz.

23

Tabi ki bu bütünün oluşmasındaki en büyük unsur oyunun yönetmeni İskender Altın. İskender Altın’ın daha önce, Ankara Devlet Tiyatrosu için yönettiği “İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar”ı (Sevim Burak), İstanbul Devlet Tiyatrosu için yönettiği “Kırmızı”yı (John Logan) görmüştüm. BiTiyatro için yönettiği Vurgun’u da (LaBute) gördükten sonra şunu söyleyebiliyorum. İskender Altın, yönettiği oyunlarda kendini başarı ile gizleyebilen bir yönetmen.

Yönetmenin kendini bu kadar iyi gizleyebildiği işlerde siz oyunun metnine ve bu metni size tüm enstürumanı ile aktarmaya çalışan oyunculara kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. Bu durum tiyatro sahnelerinde çok rastlanan bir şey değil. Bence üzerinde durulmalı. Üzerine düşünülmeli.

24

Oyunun bir otel odasında geçiyor olması bana Edip Cansever’in “Oteller Kenti” kitabındaki şiirlerini hatırlattı. Alıntı yapmadan edemeyeceğim. Ne diyordu Edip Cansever “Bir Otelde Sizin adınız” şiirinde.

“Geçiniz
Geçiniz, geçiniz
Üstelik tam zamanında geldiniz
– Az önce, biraz sonra ve şimdi –
Yani vakitlerden bir dokunma vakti
Ne güzel, hep birden çıkageldiniz”

Belki vakit LaBute’un vurgun yemiş insanlarına “dokunma vakti”dir. Vakti olanlara öneririm.

18-Murat-Akdağ

 

Murat Akdağ

Kaynak: https://yesilgazete.org/blog/2016/04/09/bitiyatrodan-vurgun-dokunma-vakti-murat-akdag/

Kategori:EleştiriHaberVURGUN (3 Oyun)